Günümüz Dünya'sında zulümler sadece mekan değiştirdi. Belki de zulme uğrayanların çocukları şimdi aynı zulmü başkalarına yapıyor.
İnsanoğlunun çekişmesi hiç bitmedi, bitmeyecek gibi de görünüyor. Şu tahtaların dili olsa da bir konuşsa, kimler geldi buralarda yattı ve ölüme doğru yürüdü, düşününce boğazım düğümleniyor.
Şuanda bu koridorlarda fotoğraf makinem ile yürürken o zamanlarda mahkumların acı sesleri yankılanıyordu. İşte o yankıları fotoğraf makinesiyle çekmek mümkün değil, o döneme gidip yaşamak lazım.
İlk yaptığım için kendimi bir kenara çekip insanlığımı sorgulamak oldu bu karyolaları görünce. Elimi uzattım, kafamı uzattım içlerine doğru, ancak uzanamadım. Çünkü elimi, kolumu uzattıkça sessiz bir uğultu kendine doğru çekiyordu resmen, korkmuştum.
Parmaklıklar ardında ışığın hiç bu kadar fotoğrafik bir enstantane ama aynı zamanda hiç bu kadar acımasız olduğu bir kare de yakalamamıştım hayatımda hiç. Duvarlar resmen kan kusuyordu, sesler yankılanıyor gibiydi.
İnsan gündüz bile buradan ürperiyordu.
Çoğu sivil masum bu kapıdan son banyolarını yapmak için girdiler ve bir daha geri dönmediler. Bir kapının ardı kadar yakındı ölüm.
ve sessizlik, karanlığa gömülmüştü.
En acısı da hepsi masumdu.
Ölümün bir anlamı bile yoktu.
Eğer burada ben bir mahkum olsaydım en dip duvara en yakın yatakta yatmak isterdim. Belki yatakta benden 16 kişi daha vardı ama olsun, burnumu soğuk duvara değdirmek ve biran olsa da burun ile duvar boşluğu kadar özgürlüğü hissetmek isterdim.
İnsanların WC ihtiyaçlarını gidermek için kullandıkları toplu alan.
Zaten insanın adı yoktu ki, mahremiyeti olsundu.
Çalışmanın özgür kıldığını zannettirdiler insanlara. Aslında vurdukları her çekiç, kendi tabutlarına atılan bir çiviyeydi. Mahkumlar ölü mahkumları taşıdılar. Sonra onlar da öldüler, onları da daha sonraki mahkumlar taşıdı. Daha sonra o mahkumları da daha sonrakiler...
Bu fotoğrafta iyi ki renkli taraftayım,
dedim kendi kendime.
Eğer siyah beyaz tarafta olsaydım,
son günüm olacaktı o ana ait gün.
Ölümün kol gezdiği bu alanda
yeşil doğa bile çirkindi.
Çirkin adi odacıklar, bedenleri yok etmek için inşa edilmişler.
Ancak ruhları bence hala ayakta masumların...
İçim sıkılıyor, moralim sıfır. Allah'ıma sığındım, tüm ölmüşler için bir ya'sin okudum.
Elimden bir şey gelmiyordu dua etmekten başka.
Ölümün giriş kapısı. Sonunda çıkabiliyorum. Çıkamayanlar vardı, onlar şanssızdı.
Hala külleri var fırınlarda insanlığın. İnsanlık çoktan ölmüş, terkedilmiş kendi kendine.
Bir de utanmadan bakıp, küllerin içimize basan kokusunu geçiştirmeye çalışıyoruz.
dachau yazılarım devam ediyor.
Unutmayın tıkladığınız her reklam, sokak köpeklerine mama demek...
Dachau ile ilgili diğer yazılara ulaşmak için sağ üst köşedeki ARA/Büyüteç butonuna Dachau yazmanız yeterli...
Tüm yazılarımdan haberdar olmak için Ana Sayfada ABONE OL'dan ücretsiz abone olmayı unutmayın.
Keşifhane sosyal medyada da yayında...
Tüm fotoğraflar ve yazılar Alıntı ve / veya birebir Kaynak belirtilmedikçe
Keşifhane yazarlarına aittir.
İzinsiz ve kaynak belirtilmeden kullanılması yasaktır.
Seyahat notlarında çeşitli kaynaklardan ve kişilerden yararlanılmıştır.
Bu blog sitesi ticari amaçlarla olmayıp sadece bilgilendirme amaçlıdır.
Yorumlar