Ana içeriğe atla

Translate

Şu sıralar çok popüler / now very popular

ne güzeldi

ne güzeldi o akşam saatlerinde, henüz hava tam kararmamışken, bacalardan tüten dumanların isiyle, sokaklardan gelen uzak boğuk ortam sesleri... anneannem namazını kılardı, sessizce fısıldadığı duaların tonu, rükuya varırken eklemlerinde çıkan tıkırdamalar, sobanın üst kapağından tavana yansıyan ateşin ışığı, tiktak tiktak; salondaki saatin sessizliği. galiba ben o günleri çok özledim.   

Banu Alkan'ın en acıklı filmi : Aşkların En Güzeli

70ler ve 80ler sinema sektörünün en etkileyici, erotik sahneleriyle bir döneme damga vurmuş Banu Alkan. Seksapalite ve erotizm kokulu, ancak bunları birebir konuda odak noktası yapmayan ve filmlerinin bir çoğunda zengin fakir, güzel çirkin, güçlü zayıf karakterle iletişim kurmaya çalışan Banu'nun bu filmi sanırım diğerlerinden bir tık daha acıklı, hatta arabesk. 



Zengin ve dünya umurunda olmayan bir ailenin şımarık genç kızı Lale rolündeki Banu Alkan ve fakir ama gururlu, yetenekli ve yakışıklı elektrikçi Kadir rolündeki Kadir İnanır filmin ana karakterleri. Burada usta oyuncu Şerif rolündeki 91 yılında vefat eden olan rahmetli İhsan Yüce de Kadir'in manevi babası  sırdaşı rolünde. 



Senaryo, görsellik, çekim teknikleri o günün Türk Sineması koşullarına göre çekilmiş, özellikle senaryo'da mantık hataları da var. Bunu benim gibi basit bir izleyici bile fark edebilir. Ancak yersiz eleştirmeye çok meyilli bir topluluğu galeyana getirmemek için film ile ilgili olumsuz kanılar yaratmak istemiyorum. Bu yüzden filmi beğenmezsen izlemezsin.

Filmdeki en can alıcı konu, annesiz büyüyen bir çocuğun yıllar sonra annesinin ortaya çıkıp onu babasından koparmak istemesiyle gelişiyor. Banu yani Lale, elektrik işleri için evine gelen Kadir'e aşık olur, zevk sefa içindeki hayatı geride bırakır. Özellikle zengin babasının itirazlarını dikkate almaz, evlatlıktan reddedilmeyi bile göze alır ve Kadir ile evlenir. Partilerde boy gösteren, lüks markalardan giyinen, lüks arabalardan inmeyen, boğaz manzaralı evinde aerobik (o zamanın sakin ol champs ekolünden) yapan  Lale bir anda evinin kadını oluverir, İstanbul'da orta alt mahallenin birinde kendini cam silerken buluverir. Mutlu mesut süren bu evlilikten bir de bebekleri oluverir. Herşey yolunda giderken sosyetenin gözbebeği Lale, bir anda eski hayatını özler ve ufak tefek kaçamaklar yapmaya başlar. Zaman ilerler ve sonunda evlilik şiddetli geçimsizlik sebebiyle sonlanır. Boşanma aşamasında çocuk babaya verilir, zaten Lale de bunu çok iplemez. Henüz kundakta çocuğu bırakan Lale apar topar o Türk filmlerinde alıştığımız Avrupaya ya da Amerikaya uçuverir. Yıllar su gibi akıp gider. Küçük Murat (Mesut Çakarlı) babasının ve manevi dedesinin yanında annesinden bi haber mutlu mesut yaşar. Birgün Lale, yurtdışından evleneceği yeni sevgilisiyle Türkiye'ye döner ve Murat'ı görmek ister. Çünkü geçirdiği büyük bir ameliyattan sonra artık çocuk sahibi olamayacaktır, Bu yüzden de Murat'ı yanına alıp yurtdışına dönmek ister. Mahkemenin de babaya çocuk için verdiği 7 yıllık velaiyet süresi dolduğundan, kısa bir dava sürecinden hemen sonra çocuğun velaiyetini alır. Murat çok mutsuzdur,  babasının yanından ayrılmak istememektedir. Lale gecikmiş de olsa anne şefkati ile Murat'a yakınlaşmak ister, ancak Murat sürekli olarak Babasının dükkanına kaçar. Bu arada arada bir bayılmalar yaşar Murat. İlk başta mahalle doktoru bunun önemsiz bir şey olduğunu söyler, daha sonra Lale'nin doktoru bunun ciddi bir hastalık olduğunu ve Murat'ı kaybetmenin an meselesi olduğunu söyler. Artık çocuk kimde kalacak çekişmesinden çok son durağa doğru çaresizce hareket eden Murat'ı üzmeden onu mutlu ederek geçirilecek zamanlar önem kazanmıştır.



Ayrılıklar ile birlikte çocukların ne kadar çok perişan olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar ayrılan çiftler çocukları için yeterli dengeyi ve aralarındaki iletişimi kurabildiklerini düşünse de bence olan hep çocuğa oluyor. Mutluluğu üzerlerine yapıştıran çocuklar aslında gerçekten mutlular mı? Hiç zannetmiyorum. 

Birçok pedagog, çocukların psikolojisinde boşanmalardan çok, boşandıktan sonra anne ve babanın tutumlarının önemli olduğunu söylüyor. Ben bunu tamamiyle doğru bulmuyorum. Bence  birçok çocuk boşanma ile birlikte dağılıyor, psikolojik olarak çöküyor ve hatta gelecek hayatını şekillendirecek kadar  derinden etkileniyor. Pedagoglar sanki boşanma sonrasını sadece iletişim boyutunda değerlendiriyorlarmış gibi geliyor bana. Halbuki çocuğun iç dünyası dağılmış, anne bir tarafta baba bir tarafta. Çocuk birliktelikler üzerinde kurduğu bağları teker teker kaybetmiş. Boşandıktan sonra asla birliktelik bağı kurmayacak anne ve babanın hüsranını yaşıyor. Çocuğu mutlu eden hafta sonu sen aldın, hafta içi ben bakarım meselesi değil. Tabi diğer yandan insan düşündüğünde şiddetli geçimsizlik sebebiyle hane içinde kaybolmayan huzursuzluk, kavgalar, bağrışmalar hatta fiziksel şiddet, bunlar da boşanmayıp da ne yapacaklar dedirtiyor insana. Evlilik madem kutsal bir müessese,  o zaman imza atılmadan önce çok iyi düşünülmeli bence. Ve ailelere ilk 5 yıl çocuk yapmama şartı getirilmeli belki de (istisna drumlar hariç). Boşanmaların çoğunluğu evliliğin ilk beş yılı içinde oluyormuş.

Evlilikte düşünmeden ve daha sonradan bakamayacağını bile bile çocuk sahibi olan Lale, yıllar sonra bir daha çocuk sahibi olamayacağı için Murat'ı isterken, ne hissediyordu acaba? Bu da ayrı bir soru, nasıl bir bencilliktir bu?! Sadece çocuğu olamayacağı için yıllardır arayıp sormadığı öz oğluna geri dönen bir anne, sizce ne kadar anne? Bazen de zararın neresinden dönülse kardır mantığıyla, acaba Lale Murat'a geç de olsa gerçek sevgisini verebilir mi? Bence veremez, hatta çocuğa daha bile ıstırap verir. Ve belki de bu yüzden çocuğu Allah yanına aldı, kim bilir? 

Etrafımda çocuk sahibi olmak için evlenen daha sonra da boşanan birçok insan var. Elbette insanlar boşanmak için evlenmezler, ancak tüketim toplumu özelliği aynı fast food kültürü gibi, evliliklerini de hızlı bir şekilde tüketip harcarlar. Çocuk sahibi olmak çok büyük sorumluluk, lakin boşanma kararı alan anne baba boşandıktan sonra sadece kendi sevgisinin çocuğuna yeteceğini düşünüyor.  Tamamıyla yanlış.

Çocuklara bir eşya gözüyle mi bakmalıyız? Farklı dünyaların insanları Kadir ve Lale neden geleceğe göğüs geremediler? Türkiye'de toplumsal baskı ve kadının adının olmamasından kaynaklı, birçok sosyal grup içerisinde yapılan zoraki  ya da töresel evlilikler boşanmayla sonuçlanıyor. Çocuklar ortada kalıyor ya da sağlıklı yetişemiyorlar. Çoğu ya çok sessiz, ya da saldırgan oluyorlar. İçlerinde başarılı olanlar da var, ama hayatı hep eksik yaşamışlar ve ders çıkarmışlar bence.

Filmdeki Murat , malesef hayata gözlerini yumuyor. Onu düşününce ne kadar bahtsız olduğunu görüyorsun çocuğun.  Yıllarca annesiz büyü, bir gün çıkagelsin ve seni hayata bağlayan babandan koparmaya çalışsın. Bir yandan da ölümün pencesinde hastalığınla uğraş. Ölüm korkusu ve babandan ayrılma korkusu ile özdeşleş. Ne acı.

Film 82 yılında yapılmış, ancak konusu ucundan kıyısından farklı kişi ve olgularla hala güncelliğini koruyor.  



Yorumlar

Son 1 haftada en çok neler okundu? /What was the most read in the last week?

Son 30 günde en çok okunanlar /// Most read in last 30 days

Tüm zamanların en çok okunanları /// Most read of all time

Geçen Yıl En çok Okunanlar /// Last Year's Most Read Articles

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *