Ana içeriğe atla

Translate

Şu sıralar çok popüler / now very popular

ne güzeldi

ne güzeldi o akşam saatlerinde, henüz hava tam kararmamışken, bacalardan tüten dumanların isiyle, sokaklardan gelen uzak boğuk ortam sesleri... anneannem namazını kılardı, sessizce fısıldadığı duaların tonu, rükuya varırken eklemlerinde çıkan tıkırdamalar, sobanın üst kapağından tavana yansıyan ateşin ışığı, tiktak tiktak; salondaki saatin sessizliği. galiba ben o günleri çok özledim.   

ANNABA - CEZAYİR







Yaklaşık 12 saatlik aktarmalı yolculuktan sonra Cezayir'in sahil kenti Annaba’ya vardım. 


Annaba belediye başkanını ziyaret ederken...

İzmir - İstanbul - Paris -Annaba aktarması yapmak istemediğim için İzmir’den İstanbul’a Türk Havayolları’yla vardıktan sonra  yaklaşık 3 saatlik bekleyişin ardından Air Algerie  havayollarıyla Annaba'ya indim. 
Annaba notlarımdan önce Air Algerie ile ilgili bir konuyu belirtmek isterim :
Bilmediğiniz yabancı bir havayoluyla uçarken Türk Havayolları'nın kalitesini bir kez daha anlıyorsunuz. 

Air Algerie (Cezayir Havayolları) uçağı eski ve ayrıca çok pisti. Yarısı yenmiş yeşil bir elma ve koltuk dayama değneği kırık bir koltukta çoğu  yolcunun umursamadan yarattığı gece 02.30'daki gürültüsüyle unutulmaz bir uçuş deneyimi yaşadım.  
Şehirdeki büyük kilise

Özellikle Araplar arasında bu bağırış çağırış çok olağan olduğundan bir süre sonra bu gürültülü durumu siz de kanıksıyorsunuz. Bir dahaki sefere Cezayir'e gideceksem kesinlikle THY ile uçacağım.  Aksi takdirde Air Algerie ile gerçekten yolculuk çekilmiyor. 

Yolculuk ayrıca çok sallantılı geçti. Kalkış esnasında bayağı bir sallandık, İstanbul’un yağışlı olması da buna etken olabilir. 
İkram olarak önüme yufka ve badem parçacıkları ile bal gibi tatlı, Sarelle’ye benzer bir çikolata sosu geldi, bir parça aldım ancak yiyemedim, alışkın olmadığım bir tat: bu tarz tatlarla karşılaşırsanız, midenizi bozmak istemiyorsanız bence denemeyin bile. 

  Arapların her şeyi  çok çok tatlı sevdiklerini biliyorum, öyle ki baklavalarında bile şerbete bal döküyorlar, bu sebeple tatlıyı sevmeme rağmen bu tatlar bana ağır geliyor. Anlayacağınız uçakta aç kaldım, küçük bir ekmek parçasıyla azıcık tereyağı biraz da tadı bizdekilere benzemese de ufak bir parça pandispanya keki yedim. 

 Kahveleri çok acı ve ayrıca yanında hardala benzer bir sos veriyorlar, kahveyi onunla içiyorsunuz. Daha sonra öğrendim ki çay ve kahve sosu olarak nane  çok yaygın. Verdikleri hardala benzeyen sos da meğersem naneymiş, nasıl bir naneyse...  Sonuç olarak uçaktaki her detay kabustu.


Havaalanına indikten sonra pasaport kontrolünde çok beklemedim: Gerçekten çok beklemedim diyorum, genelde ne zaman bir Arap ülkesine gitsem, pasaport ve vize süreçleri kontrolü çok uzun oluyor. 
Bunun sebebi gecenin 3.00’ünde inen tek uçak bizimki olduğundan olabilir miydi?..  :) 

Pasaport sırasına girdiğinizde  pasaport kontrol sırası size gelmeden önce polisten yabancılar için verdikleri giriş kartından isteyin. Fransızca ve Arapça olan bu kartta İngilizceye yakın global kelimelerden anladığım kadarıyla pasaport bilgilerimi doldurdum. Yanınızda kalem yoksa yandınız. Aynı uygulama İngiltere ve Tunus girişlerinde de var. Formu doldurduktan sonra pasaport polisine veriyorsunuz. Zaten Türk olduğunuzu öğrendiklerinde çok yardımcı ve ilgili oluyorlar. Açıkçası bir sorunla   karşılaştığınızda Türk olduğunuzu söylemeniz yeterli. Bu süreç Tunus'ta da geçerli, lakin aynı süreç için İngiltereyi kastetmiyorum tabi ki...


Annaba 
Gerçekten abartı değil, uçaktan sonra karşılaştığım en teknolojik alet X-ray idi.   Ortam biraz eski düzen gidiyor, kendinizi 80lerde hissettiren bir atmosferi var salonların, fakirlik mi yoksa geçmişin o sömürge yükü mü bilemiyorum. Ancak iki ötede çok modern çelik konstrüksiyondan geçiş kapıları görüyorum, belli ki çoğu bizim Türk inşaat firmalarının eseri gibi. Açıkcası 80lerin demodesi günümüzün modern dokusu arasında anlamsız bir duygu içinde koridorda ilerliyorum.  Oradaki görevli yanınızda yüklü miktarda döviz olup olmadığını soruyor (Aynı şeyi çıkışta da soracaklar). Bu sizi germesin, kayıt dışı döviz girişlerini engellemek için almış oldukları bir önlem sanırım. 

Cezayir’e gitmeden önce birkaç blog okuyup bu konuyla ilgili biraz da olsa gerilmiştim, lakin paranızı saklamayın neyse onu beyan edin, saklayıp detaylı aramada yakalanırsanız başınız işte o zaman derde girebilir.
Çıkarıp tüm dolarları ortalara saçmayın tabi, rüşvet isteyeceklerdir.   Sözlü döviz beyanından sonra valizimi aldım ve havaalanından çıkış yaptım. Tabi daha önce booking.com’dan ayarladığım Sheraton otelinin havaalanı servisini bekliyordum,  burası standart bir Arap ülkesi ve ben bunu nasıl unuttum, konfirme ettikleri halde ne otelin shuttle otobüsü vardı, ne de konuyla ilgili görevli biri.  Bu yüzden taksi arayışı içerisine girdim, lakin gecenin 4.00’ünde havaalanında taksi de yoktu.  Aynı uçakla geldiğim yolcuların neredeyse hepsi kendilerini karşılamaya gelenlerin araçlarıyla çoktan yola koyulmuşlardı. Taksi durağında aynı uçakla İstanbul’dan gelen sadece bir kişi vardı benden başka. 


Kaldığım otel Sheraton Annaba 

Kendisinin  arkadaşını beklediğini, istersem beni de otele kadar bırakabileceğini söyledi. Çatpat İngilizce ve Türkçe yarı Arapça yarı Fransızca konuşmadan ben bunu anlamıştım en azından :) 

Siyah bir arabaydı. Gecenin bir vakti cebimde 1000 Amerikan Doları para ve değerli elektronik eşyalarla hiç bilmediğim bir ülkenin hiç bilmediğim bir şehrinde nereye götürüleceğimi, nelerle karşılaşacağımı bilmeden bana ne haller oldu bilmiyorum, ama ben de kabul ettim: o an çaresizce arabaya bindim. Aslında yaptığım şey tehlikeliydi, çünkü hiç tanımadığınız bir arabaya biniyorsunuz ve nereye gideceğinizi ne kadar sürede gideceğinizi bilmeden kendinizi onlara emanet ediyorsunuz. Böyle bir durumu daha öncesinde Mısır’da da yaşamıştım, dediğim gibi çaresiz olunca ve yorgun olunca bazı şeyleri ne olursa olsun göze alıyorsunuz. Araç hareket halindeyken arka koltukta elim sürekli cep telefonundaydı, tetikteydim. Sanki bana bir şey yapmaya kalksalar, öldürseler, kesseler  cep telefonuyla o anda birilerini arayıp yardım isteyecektim, ama sorun kimden isteyecektim?  Daha bitmedi, esas sorun ise telefonum roaming'e de henüz bağlanamamıştı. Yola çıkalı yaklaşık 15 dakika olmuştu ve telefonum yeni açıldı, zayıf da olsa internete bağlanabildim. Bağlanır bağlanmaz hemen Google Maps'e baktım, evet, otele doğru gidiyorduk, bu beni bir nebze de olsa rahatlattı. Ancak henüz varmamıştık, tedirginliğim ve yorgunluğum had safhadaydı. Neyse ki otelin ışıklarını görünce tereddüdüm bir nebze de olsa azaldı, beni otele bıraktılar, ben de onlara 10 dolar  ödeme yaptım. Önce parayı almak istemediler ancak yaptıkları bu iyiliğe karşılık altta kalmak istemedim, ne olursa olsun sabaha kadar havaalanında beklemekten kurtulmuş, otele rahat bir şekilde gelmiştim.



Yaşadığım uzun ve sinir bozucu macera dolu yolculuktan sonra  uyanır uyanmaz odamın penceresinden Akdeniz'in beni gün ışığıyla bir anda karşılaması bendeki bütün stresi alıp götürmüştü.






Kuzey Afrikalı Akdenizli Cezayir'in 4. büyük şehri Annaba,      güzel Annaba... 



Akdeniz biran gelir seni Annaba'da olsan dahi #Urla TCDD kampındaymış gibi hissettirir. 

Annaba benim için kimi zaman bir Arap şehri, kimi zaman tam bir Akdeniz, kimi zaman Egeli bir Urla gibiydi...




Bir tarafı polis kampı, diğer tarafı askeri  kamp olan öyle bir yer vardı ki- İzmir'li olanlar Çeşmealtı Urla'da Nebioğlu otelinin bulunduğu yarımadayı bilirler- Arapça tabela görmesem birebir bizim yöreleri anımsatmıştı bana.





Akdeniz birçok hikayesiyle Annaba'yı da kendi aurasına resmetmiş aslında. Bu yüzden bu şehir iklimiyle, bitki örtüsüyle, çiçekleriyle, toprağının yapısıyla ve kokusuyla,  tüm coğrafi bütünlüğüyle Akdeniz ülkesinde olduğumuzu bana her defasında hissettirmişti.

Çok değerli arkadaşım sevgili Mansur'la Urla sahillerini anımsatan Annaba'dayken...

Yol boyunca tabelaların Fransızca ve Arapça olduğunu görebilirsiniz. Şehirde yapılaşma oldukça eski, çoğu yapılar Fransız ve Arap  mimarisi etkisinde kalmış durumda. Arkadaşım Mansur'un (Burdan kendisine çok selam olsun.)  Fransızların sömürge döneminden kalan, şehrin dışında ve deniz gören villaların birinde  kaldığını öğrendim. Biraz kalburüstü iseniz bu bölgelerde yaşamak popülermiş. 


doğa en büyük parçam, en hakiki sırdaşım, en iyi arkadaşım, en tatlı düşüm, en samimi gözüm.
Annaba sahil şeridinde tipik bir ev

Şehir içindeki yapılaşma gerçekten çok vasat ve daha önce Mısır’da da gördüğüm aynı tezatlıklar buradaki yapılarda da mevcut.  Her ne kadar eski püskü binaların arasından geçerken bu tezatlıklara şahit olsam da, sokaklardaki beyaz ve turkuazın tonları bana Akdeniz şehrinde olduğumu ve kayıtsız şartsız mutlu olmam gerektiğini hissettirmişti. 






Annaba'nın gözde caddelerinden bir kare


Genelde birçok az gelişmiş ülkedeki gibi Annaba'da da eski kent merkezi olarak adlandırılan bölge bakımsızlık içinde olsa ve sonun başlangıcı bir çöküşe maruz kalsa da, kentin coğrafi olarak yüksek noktalarında gökdelenlerden oluşan inşaat halindeki lüks sitelere de rastladım. Özellikle büyük rezidans ve otel projeleri şehrin her yanını kaplamış. Bu da turizmden bugüne hakettiğini alamamış  turizm potansiyeli yüksek bu kentin yakın zamanda büyük atılımları beklediğini gösteriyor. 




Ev fiyatları çok düşük değil lakin çok yüksek de değil. Örneğin yüzme havuzlu güvenlikli bir siteden deniz manzaralı bir ev almak yaklaşık 50.000 avro civarı, bu da Türkiye’deki  benzer emsallerine kıyasla bence çok da yüksek bir rakam değil. Velhasıl bu rakamlar semt bazında farklılıklar gösterebilir. 






Asgari aylık net ücret 180 USD civarı. Ortalama çalışma saati haftada 40 saat. Bu da halkın çok yoksul koşullarda yaşamasının gayet normal olduğunu gösteriyor. Ancak sokaklarda fark ettiğim en önemli konulardan bir tanesi, Cezayirlilerin diğer Arap ülkelerine göre çok daha ılımlı ve sakin olmaları... 






Alım gücü çok düşük, lakin bazı noktalarda bu bizdeki gibi hayat pahalı anlamına gelmiyor. Örneğin almış olduğunuz bir kilo pirincin kilosu 5 dinar ise, siz bunu seneler boyunca hep 5 dinardan alıyorsunuz. Belki Cezayir hükümeti çok zengin değil ama sosyal devlet anlayışı hakim. 




Pirincin üzerindeki ekonomik değişimleri halkına yansıtmamak için aradaki farkı karşılayan bir anlayıştan bahsediyorum. Bizdeki gibi adım başı vergi de toplamıyorlar, fakirler ama mutlular, çünkü zamanında sömürülmekten, düzensizlikten dolayı çok acı çekmişler. 

Sağlık harcamaları yok, çünkü ülkede sağlık hizmetleri vatandaşları için gerçekten  ücretsiz. Ancak hastalandınız diyelim, ya da ciddi bir operasyon geçirme durumuz var, gidin kendi ülkenizde ya da bir Avrupa ülkesinde ameliyat olun derim. Her ne olursa olsun altyapısı olmayan bir ülkeden bahsediyoruz.  Sözün özü tıbbi müdahale gerektirebilecek ciddi bir rahatsızlığınız olması durumunda sağlık hizmetlerinde ciddi sıkıntı yaşayabilirsiniz. 
Cezayir'in ünlü kırmızı şarabı

Hijyen ise tam bir bela: Sakın açık yerlerden yemek yemeyin, musluk suyu içmeyin. Özellikle 1 yaşından büyük yolcular için sarı humma aşısı yaptırmakta fayda var. Ayrıca Tifo, Hepatit A ve B aşısı da yaptırın.  Meyveler yıkanmalı ve soyulmalı. Kuskus, tajin, kuzu çevirme gibi yemekleri afiyetle götürürken etin çok pişmiş şekilde olmasına da dikkat edin. Kırmızı şaraplarını hor görmeyin, harikalar...





Annaba şehrinin şehir yapısına baktığımda sanki Fransız kolonileşme döneminden kalanlarla avunulmuş ve bu koskoca şehire bir dönem bir çivi bile çakılmamış gibi hissettim. Bir dönem şehirde yapılaşma durmuş, aradan yıllar geçmiş ve tekrardan yapılaşma başlamış gibi. Bunu yapıların dönemsel yapım tarzındaki detaylardan anlamak zor değil. 



Yapı kalitesi yeni dönemde biraz düşük gibi geldi. Yollar bizim 90lı yıllardaki gibi, ya da farklı bir örnek vermek gerekirse İzmir'İn günümüz yolları gibi.



Şehrin bazı bölgelerinde ciddi çöp sıkıntısı var. Belediye çöpleri toplamıyor, insanlar bir anlamda çöp dağlarının içinde yaşıyorlar, adeta sokaklarda çöp yığınları oluşmuş, arabalar da bu yığınlar üzerinden geçiyor. 

Böylece çöpler etrafa yayılıyor, etkileri de daha büyük oluyor. 









Annaba'da damak tadınıza uygun birçok güzel restoran var.



Sheraton'da akşam yemeği




Genel itibariyle yemek yediğimiz yerler pis değildi. Ancak arkadaşım Mansur bu konuda benim hassas davrandığımı bildiği için, sağ olsun, her zaman güzel
yerlerde yemek yedirdi ve yemekler de gayet lezzetliydi. 






Siz siz olun yanınızda o bölgeyi bilen bir kişi yoksa her yerden asla yemeyin: 
Unutmamak gerekir ki, size sunulan şey gayet lezzetli olabilir ama asıl mesele hijyen...


Yemekler leziz, lakin hijyene dikkat etmekte fayda var...





Akdeniz'in güney kıyılarından selam olsun...



Akdeniz
Öyle ki Annaba'nın birçok kıyısı hala çok bakir ve tertemiz. İnsan bu bakir kıyılara baktıkça kendi ülkesindeki talanı görüp üzülmeden edemiyor.

Annaba sahilinde akşam saatleri...


Şehiriçi ulaşımı sağlayan otobüslerden bir tanesi
Şehirde belediye otobüsleri gördüm, ancak bu otobüslere binme imkanım olmadı. Açıkçası binmeye de çok hevesli değildim; çünkü otobüsler çok dolu, aynı zamanda çok bakımsız ve eski. Toplu ulaşımda en çok kullanılan araç belki de tek kullanılan araç otobüslerdi, raylı sistem yoktu (Metro, Tramvay gibi...). Şehir merkezinde bir demir yolu hattı görmüştüm, bunun insan taşımacılığı için olup olmadığını sorduğumda sadece limana giden bir hat olduğunu söyledi arkadaşım Mansur. Ancak şehirler arası demiryolu hattı var mıydı yok muydu, açıkçası bilmiyorum.




Bir yerden bir yere giderken Taksi tutun, pazarlık yapın.


 Genel olarak edindiğim bilgiye göre güvenlik gerekçesiyle bir yabancının uzun mesafeler için toplu ulaşım araçlarına binmesi ya da tek başına araçla seyahat etmesi pek önerilmiyormuş. Şehirler arası ulaşım için ücretlerinin de uygun olduğu havayolu taşımacılığını tercih edebilirsiniz. 







Güzel şehir Annaba'nın kalbimi acıtan en acı anıları sanırım insanlarının yoksulluk ve sefalet içinde yaşam savaşı vermeleriyle alakalı oldu. Cezayir İnsan Hakları Derneği raporuna göre 40 milyonluk toplam ülke nüfusunun minimum 35%'inin yoksulluk sınırının bile altında yaşadığı gerçeğini yansıtan karelerden gözümle şahit olduklarım oldu: balkonlarında kuruması için asılmış temiz ama yırtık çamaşırlarıyla, bir şeyleri bir şeylere tutturmak için gelişigüzel bağlanmış atık kablolarıyla, camı penceresi olmayan dam gibi kırık dökük binaların içinde yaşayan insanların yüzleriyle, lağım sularının aktığı sokaklarda top oynayan  ayakkabısız küçük çocukların ellerindeki ufak tefek bisküvi parçalarıyla karınlarını doyurmaya çalışmalarıyla Annaba'daki yoksulluğun adı tüm Cezayir şehirlerinin adeta birer temsili niteliğindeydi. Belki bu ülke sömürülmemiş, politik oyunların esiri olmamış olsaydı, o lağım sularının, çöp yığınlarının arasında oyun oynamak zorunda kalan çocukların geleceği de çalınmamış olacaktı...




Annaba'nın fakir mahallelerinden bir kare


Yıllarca sömürmüş Fransa burayı... Biz Avrupa'dan eğitim ve sağlık hizmetleri alanında bazı noktalarda nasıl 20 yıl geriysek, Cezayir'de  işler ekstra bir 20 yıl daha geri diyebilirim. Tabi bu gerilik bu ülkelerin suçu değil, üzerinde insanlık suçu işleyen emperyalist sömürgeci güçlerin işi:  
8 Mayıs 1945,
Cezayir'deki günlerce süren soykırımdaki acının en şiddetli günüdür.  Bu tarih Fransızların Nazi Almanya'sının işgalinden kurtuluşunun günüdür. Ancak aynı zamanda hain Fransızlar, kendilerini Cezayirli askerlerin desteğiyle Alman işgalinden kurtarmaları halinde Cezayirlilerin  bağımsızlıklarını ilan edecekleri taahhüdünü  vererek yüzlerce Cezayirli askerin Fransa'nın kurtuluşu için şehit olmasına sebep olmuştur. Nazi işgalinden kurtulan Fransızların bu zaferi sonrasında, Cezayirli halk bayram coşkusuyla bağımsızlık taleplerini sokaklara dökülerek verilmiş bu sözün yerine getirileceği düşüncesiyle hareket etmiş, ancak Fransa tarafından acımasızca katledilmiştir.  Binlerce insan, yürüyüşlerde üzerlerine ateş açılarak öldürülmüş, bağımsızlık yanlıları evlerinden toplanarak, köyler kasabalar yakılarak, genç, çocuk demeden vahşice katledilmiştir. Birçok Cezayirli kadına tecavüz edilmiş, akla sığmayacak işkence yöntemleriyle Cezayirli erkekler öldürülmüştür. Katliamın faturası 45.000'ini bulmuştur. İşin en acı yanlarından bir tanesi de bu katliamlar sürerken Cezayir ordusu yaşananlardan habersiz Fransızların Nazi Almanyası işgalinden kurtuluşunu kutluyordu. 


Cezayirlilerin Fransa sömürgesinden kurtuluşunun tarihi 5 Temmuz 1962 olarak kabul edilir. 8 yıllık bir mücadeleden sonra yaklaşık 135 yıllık Fransız sömürgesinden kurtulmuştur Cezayir. Ve bu uğurda yaklaşık 1.5 milyon insan katledilmiştir. 2 milyona yakın insan Fransa'nın toplama kamplarında insanlık dışı işkenceler görmüştür. Günümüzün o modern Fransa'sı halen yapılan bu katliamlardan dolayı özür bile dilememiştir. Cezayirlileri ikinci sınıf insan gibi gören küstah Fransızlar bile halen yok değildir. 




Özellikle Türkiye'den çok fazla Cezayir'e ürün ihraç ediliyor, bunların başında da tekstil ürünleri geliyor. 

Ekonomik açıdan da Cezayir'de 1990'lı yıllardan sonra atılan büyük adımlar vardır elbette. Lakin Afrika'nın en geniş topraklarına ve doğalgaz & petrol rezervlerine sahip bu ülke de kayıt dışı ekonominin çok yoğun olması, sömürge izlerinin hala devam ettirilmeye çalışılması, kambiyo sıkıntısı ve satın alma gücünün çok düşük olması gibi temel faktörler ekonominin gelişimini sekteye uğratmaktadır. Fakirlik ve yokluk insanların giyimine, sağlığına, oturduğu evine, bindiği arabasına, her şeyine yansımış diyebilirim. 




Çok çekmiş Cezayir halkı ... Ve tarih bilinciyle, bu insanların neler yaşadıklarını, eğer Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı işgal altında bizlerin de neler yaşayabileceğini düşündükçe Cezayirliler için içim bir kat daha acımakta, Türkiye için ise her defasında Atatürk'e olan minnettarlığım bin kat daha artmaktadır. Düşünün ki bir ulus kendi dilini bile özgürce konuşamıyor. Cezayir'de resmi dil hala Fransızca ve Arapça'dır. 


Araç kiralayacaksanız birkez daha düşünün derim, çünkü trafik çok kötü, kural ihlalleri daha öncede belirttiğim gibi çok yüksek, ancak  insanlar direksiyon başında her şeye rağmen çok stresli değiller. Biz Türkiye yollarında birbirimizi öldürecek gibi araba kullanıyoruz, aynı zamanda Türkiye’de hiç tahammülümüz kalmadığını düşünüyorum birbirimize. Cezayir’de ise böyle bir şey yok, birbirlerine insanlar gayet saygılılar ve tahammül sınırlarını aşmadığınız sürece insanlarla kavgasız gürültüsüz yaşayabilirsiniz. Belki de bunun temelinde geçmişte yaşanılan sıkıntıların yarattığı bir korku da olabilir. Yollarda çok eski araç var, çünkü vergiler yüksek. Genelde 90lı yılların Fransız modellerini görüyorsunuz. Ama yine de abartılacak kadar vahim değiller. Lüks arabalar da yollarda var, arkadaşım Mansur lüks bir Toyota cipe sahip. Ancak vergilerinin yüksekliğinden dolayı arabayı Kanada’dan getirtmiş, böylece daha uygun olduğunu belirtiyor. Aslında Türkiye’deki gibi vergilendirme birimleri Cezayir'de de motor gücüne bağlı, bu yüzden Cezayir’deki araba fiyatlarının yüksekliği aynı Türkiye’deki gibi diyebiliriz. Aynı olmayan şey benzin fiyatları. Alım gücünün Türkiye’ye göre daha düşük olması  belki Türkiye sokaklarında lüks araba görme olasılığını bir tık daha yükseltiyor. Her tezatlık gibi 90lı yılların Fransız modellerini görürken yanınızdan bir anda son  model Range Rover geçebiliyor ve bunların buradaki sayısı hiç de azımsanmayacak sayıda.

İşte Annaba'ya özgü fast food 
Konu yemek olsun, yerel lokantalarda tıka basa karnınızı lezzetli et yemekleriyle doyurabilirsiniz. Yiyecekler çok lezzetli, lakin yiyeceğiniz her şey için çok iyi pişmiş isteyin, arkadaşım Mansur her ne kadar diğer Arap ülkelerindeki gibi bağırsak problemi yaşamayacağımı söylese de Mısır seyahati dönüşü yaşadığım o bağırsak sancılarını yıllar geçse de unutamam. Siz siz olun, Cezayir’de endüstriyel olarak paketlenmemiş  ya da az pişmiş olan etlerden sakın tüketmeyin. Ama hastalanırım diye de gidip tüm seyahatiniz esnasında Amerikan fast food lokantalarında da karnınızı doyurmayın derim: Tabi Amerikan fast food lokantası bulabilirseniz...Daha sonradan öğrendim ki Cezayir devletinin yabancı fast food zincirlerine karşı ciddi tedbirleri var. 

Şehrin hiçbir yerinde bizdeki gibi adım başı inanılmaz fiyatlara satış yapan, içeriğinde ne olduğu bilinmeyen hamburgercileri, pizzacıları bulmanız imkansız... Bunun sebebinin elbette Fast Food'a karşı alınan bilinçli bir koruma önlemi olmadığı aşikar. Yerel geleneksel yemeklerin sunulduğu çok sayıda restoran olmasına rağmen bunların da çoğu maalesef çok kötü hijyenik koşullar altında hizmet vermekte. Geçenlerde gittiğimiz bir Fast Food lokantasında garsonun burnunu silip peçeteyi servis peçetesi olarak kullandığını bizzat gözlerimle gördüm. Kullanılan mayonez ve ketçapları atmıyorlar, kullanılmışların üzerine yenilerini ekleyip tekrardan sunuyorlar, lakin bunu gizli saklı yapmıyorlar çünkü farkettim ki bu uygulama çok normal.


Annaba Akdeniz iklimine sahip bir şehir. 

Aslında Annaba çok derinlere inmediğiniz sürece gün içerisinde Türkiye’ye çok benziyor. Yollar bozuk, yaz geliyor diye kaldırımlar köstebek yuvası gibi, altyapı yetersizlikleri neredeyse bizdekiyle aynı, tüm yollarda yamalar, umulmadık yerlerde çukurlar ve neredeyse her kavşak öncesi tümsekler... 
Trafik kurallarına pek uyulmadığını arabaların çoğunun vuruk kırık olmasından anlayabiliyorum. Yine de hakkını yemeyeyim: berbat diyebileceğimiz Mısır trafiğinden çok daha ehemmiyetli ve kurallılar. İllaki İsviçre kadar da kural sapığı bir topluluk beklememiştim;  çünkü bizler Akdenizliyiz ne de olsa. Gündüz bizden kareler içeren şehir hava kararınca bizden çok uzak bir noktada karanlıklara bürünüyor ve bu da başınıza bir olay gelme olasılığı demek... Gerçi bu durum artık güvenli diyebileceğimiz her şehirde olağan olmaya başladı. Yine de ne olursa olsun, her zaman dediğim gibi, çok detaya inmezseniz kendinizi mutlu ve huzurlu hissedebilirsiniz. Geceleyin ıssız ve karanlık sokak ve geçitleri kullanmayın. 
Annaba'da bir erkek kuaförü

Annaba'da geçirdiğim günlerden birinde  yolda lüks arabalardan oluşan bir düğün konvoyu görmüştüm. Konvoya onlarca lüks motosiklet eşlik ediyordu. En sonda bir adet kamyonet vardı; kamyonetten gökyüzüne doğru havai fişek atılıyordu. Araç hareket halindeyken bu fişeklerin apartmanların balkonlarına isabet etmesine kimse aldırmıyordu. İşin ilginci polisin de buna müdahale etmemesiydi. Bizde de sokak düğünleri yapılmıyor değil, hatta apartman aralarında sokakta havai fişek mi patlatılır diye şikâyet ettiğimiz de olmuştur. Lakin bu dediğim gibi mobil halde bomba atar gibi havai fişek fırlatmaları gerçekten çok garipti. Bence tüm düğünler düğün salonlarında yapılmalı aslında. Durumu iyi olmayanlara da devlet ücretsiz ya da çok makul fiyatlarda salon temin etmeli.


İşte Annaba'nın gece hayatı: Nargile kafeler...

Sevgili arkadaşlarım Lamine ve Mansur ile birlikteyken...
Gece hayatı konusunda söyleyecek bir şey yok. Çünkü Annaba'da gece hayatı yok. Cezayir’in diğer yörelerini bilemem ama eğlence anlayışları ya sanırım yok ya da Annaba şehrinin bunun için pek isteği yok. Şehirde bir tane eğlence yeri var, orası da gerçekten 20 yıl öne dizayn edilmiş gibi. Çalan müzikler olsun, dekor olsun gerçekten 80li yıllardaki Türkiye gazinolarını ya da pavyonlarını anımsattı bana (nereden mi biliyorum, tatbiki de o dönem  filmlerinden.)  Perşembe günleri haftanın son günü olduğu için büyük eğlenceler! düzenleniyormuş orada, 

(Aman ne büyük eğlence :) tahmin edebiliyorum. ) lakin ben pazartesi yemeğe gittiğimde pek ortamı beğenmedim ve Perşembe günü de oraya gitmek istemediğimi söyledim.


Annaba sahil şeridi

Annaba şehrinin çok güzel bir sahil şeridi bulunmakta. Akdeniz ikliminin renkleri ile güzelleşen gün batımı  insana huzur veriyor. Ayrıca havaların ısınmasıyla birlikte insanlar sokaklarda, tüm sahil şeridinde özellikle 17.00’den sonra çoluk çocuk yürüyüş yapıyorlar. Bölge yazlık bir bölge olduğu için yazın da inanılmaz kalabalık oluyormuş. 


Geceleyin belirli bir saatten sonra tenha yerlerde yürümek sıkıntı olabiliyor. Ara sokakların  neredeyse tamamı karanlık , aydınlatma büyük bir problem burada. Bu yüzden dikkat edilmeli. Ve her köşede 2li 3erli gruplar halinde değişik tipler ayakta bekliyorlar. Arabayla geçerken sürekli köşelerde bekleyenlerin ne için  beklediğine anlam verememiştim , lakin daha sonradan çoğunun işsiz gençler olduğunu, kiminin öylesine boş boş beklediğini, kiminin esrar sattığını öğrendim. Hırsızlık olayları da yaşanıyormuş, dikkatli olun...





Dönüş yolunda havaalanına doğru giderken Mansur yol kenarındaki bu bitkilerden aldı, kökleri yenen bu bitki aynı zamanda Cezayir mutfağında pişiriliyormuş. Lahana tadına benzeyen ve mideyi rahatlattığı söylenen bu köklerden ben de bir kaç tane yemiştim.  



Annaba'da hemen hemen tüm dükkanlarda kafes içinde bülbüller görürsünüz. Bunlar kültürel bir alışkanlık olarak uğur getirdiğine inanıldığı için Annaba halkı tarafından saygı gören hayvanlardır.






Annabalı gençler güzel havanın tadını çıkarıyorlar, uzun sahil şeridi boyunca bisiklete binip yürüyüş yapıyorlar. 



Sakin ve dingin bir iklime sahip bu şehir sıcakkanlı insanlarıyla her daim misafirleri kucaklıyor. 



Ziyaretim boyunca asla kendimi yabancı gibi hissetmedim. Bu noktada sevgili Mansur'a ve Lamine'e ve diğer misafirperver tüm tanıdıklara tekrardan teşekkür ederim. 






Yazı ve tüm fotoğraflar Volkan Coşğun'a aittir. İzinsiz kullanılamaz.

2017, İzmir  - Volkan Coşğu

Yorumlar

Son 1 haftada en çok neler okundu? /What was the most read in the last week?

Son 30 günde en çok okunanlar /// Most read in last 30 days

Tüm zamanların en çok okunanları /// Most read of all time

Geçen Yıl En çok Okunanlar /// Last Year's Most Read Articles

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *