Neuschwanstein Şatosu / Kalesi / Camii

 

Almanya'nın Bayvera eyaletinde bulunan en görkemli şatosu diyebileceğim Neuschwanstein'dayım. 

Keşifhane Noyşvanştayn'da...

Bu ne zor bir isim diyenleri aşağıdaki görsele baktıklarında, hani o facebook entrilerinde dünyanın en güzel yapıları/mekanları/turistik yerleri sıralamasında üst sıralarda olan bu şatoyu görünce ne demek istediğim anlayacaklardır. 

Münih'ten başlayan ve Lozan'da sonlanacak olan gezimin yolüstü önemli duraklarından biri olan Füssen yakınlarındaki bu şato yüksek bir dağın tepesine kurulmuş, adeta bir yağlı boya tablosu kadar görkemli ve doğayla iç içe bir konuma sahip. 

19. yüzyıl yeni dönem romantizm mimarisiyle inşa edilmiş bu kale, yine korona öncesi Çinli azımsanamayacak turist kafilesi eşliğinde huzurlarınızda efendim...

5 Eylül 1869 tarihinde dönemin Bavyera Kralı II Ludwig tarafından yaptırtılan şatonun çizimlerini o dönemin saray ressamı Jank yapmış. 

Çocukluk yıllarını Alp dağlarının tertemiz doğasında geçiren 2. Ludwig, saray ihtişamına değer verirmiş ve halktan izole yaşarmış. 

Şato o kadar görkemli inşa edilmişti ki, kralcağız bu şato dışında boş bulduğu tepelere 1-2 kadar saray ve kale yaptırmaya kalkmış, yapılan aşırı harcamalar dönemin avamının dikkatini çekmiş ve kral, ölüm cezasına çarptırılmış.  

Ölüm cezasını da yine yaptırdığı Berg kalesinde almış. 

Demek ki neymiş, halkın parasıyla her yere şato saray yaparsan, gün gelir sana yol su elektrik olarak dönermiş. 

Şatonun görkeminden etkilenen Walt Disney'de kendi logosunda bu şatonun görüntüsünü kullanmış. 

Bir Walt Disney olamasam da, ben de bu aciz kişiliğimle, keşke buradan ezan dinleyebileceğim zamanlara zamanım yetse diye düşünmeden edemedim. 

Hemen saldırgan pozu olan sözde medeniler ne-diyo-bu'cular gardlarını almasın, demek istediğim, Allah'ın bu cennet mekanında cami minareleri gibi inşa edilmiş bu kulelerden ezan sesi yükselse ne mutlu olurdum demek istedim insanlık ve barış adına.

 Aslında dünya o kadar küçüldü ki, kim derdi Londra'nın göbeğinde bir gün Christianchurch'de bir camide katledilen müslümanlar için ezan okunsun.

 İllaki katliamlar ölümler olmasın tabi ki, ancak insanoğluna sunulan böyle güzel bir doğayı ve yapıyı Allah'ın lütfuyla birleştirmek ne güzel olurdu...

Bu arada bu şatonun da hikayesi sadece görsel şölen sunmak değil, 2. Ludwig'in dini inançlarına son derece bağlı olduğu, bu yüzden de bu şatonun Notre-Dame katedralini andıran bir benzerini inşa ettirmek istemesidir. 

Yani bu şato, yine de dolaylı olarak mutlu edicidir ki, dini sebeplere dayatılarak inşa edilmiş. Öyle gebeş gebeş fotoğraf çekip wow dedirtmek için değil yani...

Alp dağlarının eteklerinde yer alan bu şato isterseniz belirli bir ücret karşılığı gezilebiliyor.  

 Şatoya ulaşmak için Romantik Yol dedikleri dağ yolundan ya da atların canını çıkardıkları atlı arabalara binerek çıkabiliyorsunuz. 

Herkes şatoyla ilgili peri masalı falan filan diye bahsediyor ama benim şato denince aklıma ilk gelen şey : İnsan ve hayvan haklarının savunuculuğunu her fırsatta ön planda tutan Almanya, bu atlardan bir haber olacak ki, canı çıkan bu hayvanlar her gün bu işkenceye maruz kalarak onlarca insanı taşıdığı bu arabaları çekmek zorunda kalıyor. 

Ve kimse buna ses çıkarmıyor. 

Bu zulme ortak olmak istemediğimden shuttle olarak belirli aralıklarla hareket eden dolmuşları kullandım.

 İniş yolunda ise yaya olarak indim.