İngiltere'nin en masalsı şehirlerinden Oxford'dayım. Üniversitesi ile ünlü bu şehri gelin keşfedelim.
Şehrin yaklaşık 150.000 nüfusu var. Ancak etkisi bu sayının yüzlerce katı. Tüm dünyada Oxford Üniversitesini duymayan yoktur herhalde. Bir de İngilizce öğrenmek isteyenlerin eline illaki bir Oxford sözlük ilişmiştir. İşte onun memleketindeyim :)
Oxford'da diğer şehirlere nazaran tıpkı Trondheim'daki gibi genç nüfus yoğunluğu çok fazla. Öğrenci şehri olmasının nedeni dünyaca ünlü Oxford Üniversitesi. Bu yüzden kafeler, publar, restoranlar cıvıl cıvıl, kalabalık.
Oxford'da şehir içi ulaşım çoğunlukla otobüslerle sağlanıyor. Sokaklarda araç sayısı çok az, bisiklet kullanımı çok yaygın.
Şehir iklim olarak Londra'ya çok benzer. Yazın 22C , kışın soğuk ortalama 5C lerde. Tabi son dönem küresel ısınma buraları da etkiledi, 30 dereceyi gördüm mübarek.
Bu kapı Oxford Üniversitesi Müzesine ait. 800 yıllık köklü bir geçmişi var bu şehrin ve üniversitelerin.
Bazı sokaklarında kendimi Paris de hissettim, mimari olarak Neo klasik ve gotik yapılar çok ön planda diğer İngiltere şehirlerden farklı olarak.
Şehrin en işlek caddeleri öğrencilere hitap ediyor ve Londra kadar pahalı olmadığı söyleniyor. Hatta alışveriş in Brighton örneği gibi Oxforda gelenler varmış.
Şehir insanı eğitim seviyesi yüksek, kaliteli. İnsanlar doğaya ve çevreye saygılı. Hoşgörü ve Tolerans var. Ayrımcılığa pek tahammül etmiyorlar, bunda dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerin şehrin ekonomisini ayakta tutmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Oxfordun Ekim ayı festival ayıdır. Dünyanın dörtmbir yanından farklı türdeki sanatçılar performans sergilemektedir.
Şehrin en önemli noktalarından biri de Kale ve bir dönem hapishane olarak kullanılan yapıdır.
Ortaçağ döneminden kalan yapı şuan müze.
Kalenin lanetli olduğu söyleniyor. Zamanında öldürülen mahkumların hayaletlerinin geceleri etrafta dolaştığı söyleniyor. Sallamışlar tabi, ama burada çok ciddi işkenceler yapılmış zamanında. Bunları düşününce insan yine de tırsıyor.
Sessiz sakin huzur, korna sesi mi o ne ki?!
Oxford genç nüfusu olan bi şehir olmasından dolayı hareketli sokaklarında yürümek fotoğraf çekmek çok iyi gelmişti.
Londra'dan (Paddington) trenle yaklaşık 80 km. İstasyondan direkt otobüsle merkeze gidebilirsiniz. Ya da benim gibi sokaklarında kaybola kaybola merkeze doğru yürüyün. Şehir çok güzel ve planlı, bu yüzden yürümek çok iyi gelmişti.
Oxford denince Harry Potter serisi geliyor aklıma. Çünkü burada çekildi.
Bazı sokakları sessiz sakin. Bozulmamış mimari, doğaya çevreye saygı, ortaçağ yapılarının arasında insanı tarihin derinliklerine sürüklüyor adeta.
Şehrin her yanı kütüphane. Bunlardan en ünlüsü bence Radcliffe Camara. 1700lü yıllarda yapılmış bu görkemli yapı neoklasik döneme ait. Motorlu araçların nadiren girebildiği sessiz sakin sokakların birinde bu kubbeli yapı sizi büyülüyor. Bu arada bu yapı da Oxford Üniversitesi kompleksi içinde yer alıyor.
Bu anıt heykelde Oxford Üniversitesinin rektörü ve Pembroke kolejinin kurucusu William Herbert adına yapılmıştır. 1600lü yıllar...
Arkamdaki devasa yapı yine bir kütüphaneye ait. BODLEIAN Kütüphanesi.
Kütüphane, Büyük Britanya'nın en büyük 2. Kütüphanesi. Avrupanın da en eski kütüphanelerinden biri olan bu yapıda 12 milyonun üzerinde kitap bulunmaktadır. Gotik mimariye ait yapının içine girince kendinizi Harry Potter setinde gibi hissediyorsunuz adeta.
Arkamdaki yapı AH ÇEKME KÖPRÜSÜ (SIGHS)
Köprü yine dünyaca ünlü Hertford Üniversitesini birleştiren, asma bir yol şeklinde dizayn edilmiş.
İç çekme (Ahlar Köprüsü) şeklinde anılmasının sebebi benzer bir köprünün Venedik'te de bulunması. Aslında köprünün Venedik'tekiyle benzerlik açısından tek bir benzer yanı var: Köprü olması.
Onun dışında mimari açıdan bir benzerliği bulunmuyor.
Oxford üniversitesi kompleks binalarından Clarendon. Neo klasik bir yapı, çok Parisvari bence.
Bence bunlar, o dönemde birbirlerinden çok etkilenmişler.
Bu da meşhur tiyatro salonu.
the sheldonian theathre
1600lü yıllara uzanıyor bu tiyatronun tarihi. Dönemi Oxford üniversitesi rektörü Gilbert Sheldon'un soyismine ithafen bu ismi almış.
Oxford kütüphaneleri çok ünlü kitapları barındıyor, fiyatlar uygun (tabi kuru düşünmeyince). Serro'ya da ingilizce kitaplar aldım.
Bu kadın Rus mu bilmiyorum ancak, inanılmaz Rus var İngiltere'de.
Ah gün batıyor. Herefordshire'a doğru trene yetişmeliyim.
Sanki içlerinden Hobbitler fırlayacakmışcasına şirin duran yapılar.
O meşhur taksiler Londra gibi Oxford sokaklarında da her yerde.
Viktoria ve ortaçağdan kalma yapılar şehri süslüyor, alkol almıyorum ama publar çok güzeller şehrin dokusun uygun dizayn edilmişler.
Şehrin en önemli simgelerinden biri de Christ Church. 7. Henry şehre büyük yapılar kazandırılmasında büyük rol oynamış.
7. Henry Kilise koroları için erkek yurdunu kurmuş. Bu arada Herry Potter sahnelerinden de burayı anımsarsınız?Hogward salonu bu yapıda.
Arkamdaki yapı yine bir üniversiteye ait: Aziz Bakire Meryem Kilisesi Üniversitesi kulesi. 13. Yüzyılda inşa edilmiştir.
Cornmarket ve Queen caddeleri şehrin en canlı caddeleri. Kimi bölümleri araç trafiğine kapalı.
İngiltere'nin her yerinde Costa var, kahve sevenler korkmayın.
Yağmursuz bir havanın tadını çıkarmak...
Ben Oxfordu çok sevdim. Öğrencilik hayatını burada geçirenler eminim kendini şanslı hissediyordur.
Oxford kesinlikle görülmesi gereken şehirlerden. Herkese tavsiye ediyorum.
Keşifhane Devam edecek...
Yorumlar