İnsan mutlu bir yaşam için kafasını sadece doğayla bozmalı bence.

Yağmurdan ıslanmayı dert etmeli mesela,
dalgalardan korunmayı düşünmeli,
yıldırımlardan uzaklaşmalı,

uzaklardaki dağlara bakarken göz testi yapmalı,
dikenlere takılmamalı,
sivrisineklerden korunmalı,
ayakları kestaneye batmamalı,

arılardan kaçmalı,
polenlerden korunmalı,
güneş çarpmamalı,

kuşların altında durmamalı,
daha sayamadığım aklıma şuan gelmeyen birçok şeyden korunmak için doğaya kafayı takmalı.
İşte o zaman insan, insan olduğunu anlar ve mutlu olur.

Düşünün ki yukarıda saydığım birçok şey doğanın derdi gibi gözükse de bizlerin suni dünyasında yarattığı dertlere kıyaslandığında bizleri yormuyor, aksine mutlu ediyor...
Nefes nefese çıkılan bir dağ patikası mı sizi yorar,
metro istasyonunda bozulan yürüyen merdivenden
tırmanmak mı ...

Bir sahil kasabasında aniden bastıran yağmurun damlaları yüzünüzden akarken mi sinirlenirseniz,
yoksa 1000 kişinin önünüzde sıra oluşturduğu bir metrobüs durağında
Islanmaya mı...
Gösterişten uzak, tek gösterişin yapay olmayan gösterişiyle doğaya teslim olmalı insan.
İşte bu noktalardan birisi de Mordoğan'a bağlı Ardıç diyebilirim.

Sessiz sakin doğayla başbaşa, sadece doğayı dert etmeniz gereken bir noktadayım.

Bir Saklıkoy var ki saklamakla iyi etmişler. Turkuaz rengiyle ve temizliğiyle tercih edilebilir bir doğal koy...

Ardıç mevkii, Mordoğan merkezden 10 dakika sürmüyor arabayla. Mordoğan da henüz talan edilmemiş bir yer aslında Çeşme'ye kıyasla. Milattan önce 4.yüzyıla dayanıyor buranın tarihçesi. Hatta kimi kaynaklar buranın M.Ö. 12. Yüzyıla ait kalıntılar olduğundan bahseder. Anlayacağınız Mordoğan'ın sahibi sadece doğa değil, sizi tarih de karşılıyor. Lakin kazı çalışmaları çok yetersiz , bu yüzden sizi hüsrana uğratabilir. Bir zamanlar buralardan Persler bile geçmiş. Büyük İskender'in Pers İmparatorluğunu yenmesiyle bölge yeniden kalkınmaya başlamış. Biliyorsunuz Pergamon yani Bergama, büyük bir medeniyetti. Bu bölge de bir dönem bu imparatorluğunun topraklarıymış. Sonra Roma'lılar gelmiş ve
Doğu Roma'nın bir parçası oluvermiş.
Tarihte say say bitmez, Cenevizliler, Aydınoğulları ve Osmanlılar'dan sonra
Cumhuriyet'in oluvermiş Mordoğan.
Ve şimdi de yazlıkçıların ülkesi olmuş .
Her yer yazlık, dağ taş dere tepe...

Akşam liman mevkiinde yediğimiz yemek, (Hakan Pide) bana çocukluk yıllarını hatırlattı. Urfa kebabını tavsiye ediyorum.
Salaş, doğal, kasıntısız ve makul fiyat politikasıyla öneririm kesinlikle.
İnsanların sadece yemek yemek için geldiği, kimsenin kıyafetinin markasına, arabasının modeline göre beyefendilik, hanımefendilik oynamadığı bu mekanları gerçekten arar olduk. İkinci gece yine aynı yeri tercih ettik.
Yine harika lezzetler, nemsiz yağmur sonrası temizlenen Egenin serinliği, beyaz flüoresan ışığında hoş sohbetler, Serra'm da mışıl mışıl...
Serra şehrin boğuk havasında, aşırı nemden kurtulmak için sürekli klimalı ortamlardan uzak temiz Karaburun yarımadasının havasının etkisiyle yatağında derinlere dalarken , biz de hafiften serinleşen akşam esintisinin bacaklarımızın arasından süzülürken yarattığı ürpertiyi özler gibiyiz İzmir'e döndüğümüzde.
Keşke sadece dalga sesleri doldursa kulaklarımızı...
Keşke denizin mavisi boyasa sürekli elbiselerimizi...
Şehrin içinde o kadar boğulmuşuz ki, o kadar sıkılmış ki ruhlarımız ufacık bir zaman aralığında bile mutlu olmayı becerebiliyoruz. 13 Temmuz 2019 ve 15 Temmuz 2019 tarihleri arasında konaklıyoruz. Otel seçimine gelince, ismi lazım değil bir Butik Oteli tercih ettik. Butik otel derken Alaçatı'daki eski rum evlerinden bozma yapay süslenmiş cumbalı ev beklentisi olanlar lütfen buraya uğramasın. Sadece otelden değil, aynı zaman da Ardıç ve Mordoğan'dan da zevk almaz bu beklenti içinde olanlar. Otelin muhteşem bir deniz manzarası var ve havadar. Manzaranın tadını her daim çıkarın. Mevcut bölgede farklı seçenekler de mevcut kalmak için. Kaldığımız otelin konumu gerçekten güzel ancak işletme için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Keşke otelle ilgili güzel şeyler yazabilseydim, manzarası ve bahçesi dışında olumlu bir şey yazamayacağım.
Otelle ilgili yaşadığımız birçok kötü deneyim var, lakin burası yeri değil ve önceliğimiz bu değil...

Benim Ardıç ile söyleyeceklerim bu kadar değil elbette. İnsan doğada kendini kaybettikçe anlatacaklarını kendisine de saklamak istiyor.
Mordoğan denizi ve Ardıç koyları bana bir nevi Kaş'ı anımsattı. Lakin Kaş kadar nemli olmaması ciddi bir artı.
Temiz hava, homojen bir yaşam, çok az gürültü ve gülen yüzler...
Ardıç ve Mordoğan çok güzel. Keşke ruhlarımıza Ege daha çok dokunsa...
Bu arada dönüş yolunda eğer vaktiniz varsa Ildır köyüne de uğrayın.
Ege'nin bu şirin köyünde doğal ürünler bulabilirsiniz
(Mesela biz mevsiminde domates, acur aldık).
Ayrıca Zeki Müren'in bile hayran olduğu bu köyle çiğ börek yemenizi tavsiye ederim.
Ildırı köyüyle detaylı bir yazım daha var hemen tıklayın.
Karaburun yarımadasını merak edenler için önceden günübirlik yarımada turu da yapmıştık. Okuma için tıklayın.
Sevgiyle kalın
Volkan Coşğun
Yorumlar