Madrid seyahatim ile ilgili yazılarıma devam ediyorum.
Madrid'e çıkan bütün yollar bende Puerta del Sol'dan geçiyor.
Sol merkez istasyon ve İstanbul'daki Taksim meydanı gibi geniş bir meydan.
Şehrin en kalabalık ve hareketli noktası, bu yüzden sessizlik ve sakinlik arayanları pek mutlu etmeyebilir.
"Güneş Kapısı" anlamına gelen bu meydanda sokak sanatçıları şovlarını sergiliyor. Genelde Afrikalı dansçılar ve sihirbazlar için gerçekten güneşten kapı olmuş.
Aşırı bir turist yoğunluğu var, bazen boğucu olabilir. Vıcır vıcır insan kalabalığını sevmiyorum.
Ayrıca kıyıda köşede zabıtan kaçmaya hazır işportacılar vardı, ünlü markaların imitasyonlarını satmaya çalışan dükkanlar da...
Açıkçası böyle bir görüntüyü Avrupa'da bir tek İspanya'da gördüm. Türkiye'de alışkınız sorun yok...
Bu arada arkamdaki heykel III. Charles Heykeli.
Madrid, İspanya'nın başkenti olması sebebiyle politikanın merkezi. Aynı zamanda sanat merkezidir. Özellikle Paseo del Prado boyunca üç büyük müzenin bulunduğu merkeze Altın Sanat Üçgeni (Golden Triangle of Art) deniyor. Bu müzeler: Prado, Thyssen Bornemisza ve Reina Sofia. Prado müzesi, İspanyol Kraliyet koleksiyonlarını barındırıyor. Thyssen-Bornemisza ise yine asilzadelerin yaşamlarından kesitler sunuyor. Birçok farklı dilde sergilenen eserler İtalyadan, İngiltereden, Hollandadan ve Almanyadan getirtilmiş. Reina Sofia müzesi ise 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren doğan sanat akımlarına ait sanat eserlerini barındıyor. Özellikle Ekspresyonist akımlara merakınız varsa, 1000'in üzerinde yağlı tablo burada sergileniyor. Pablo Picasso, Salvador Dali, Joan Miro gibi ressamların eserleri burada bulunuyor.
Guernica'da burada:
Picasso'nun savaş korkusunu tasvir ettiği dünyaca ünlü tablosu...
Arkamda duran bu neo-klasik tarzda inşa edilmiş saray, İspanya'nın en merkezi noktalarından birinde Madrid Meydanında bulunuyor.
Bu sarayın en önemli özelliği, Anadolu'nun ilk çağlarında inanılan Ana Tanrıça Kibele'nin çeşmesinin bulunması. Arkadaki yapıda bu tanrıçaya adanmış Plaza de Cibeles...
Gran via adını verdikleri bir merkezdeyim. Burası birçok sarayın, sanat merkezinin ve alışveriş merkezinin birbirine bağlandığı, şehrin atan kalbi diyebileceğim bir yer. Arkamda meşhur metropolis binasını görüyorsunuz:
1911 yılında açılan bu bina İspanya'nın ilk iş merkezlerinin toplandığı bir binadır. Fransız Beaux-art tarzıyla inşa edilen bina baya süslüdür. Binanın kubbesi 24 ayar altından yaklaşık 30000 yaprakla kaplıdır. Üzerinde de Mariano Benlliure tarafından bir heykel bulunmaktadır. Ticaretin ve sanatın içiçe olduğu bu bina Madrid'in kültürel ve ticari simgelerindendir.
Çok net değil, gece karanlığından dolayı iyi bir görüntü alamasam da, ama kraliyet ailesinin yaşadığı alandan bir bukle koymak istedim buraya. 14. yy.'dan itibaren İspanyol Kraliyet Ailesinin yaşamına dair tüm obje,kıyafet ve sanat eserlerinin sergilendiği bir müze aslında burası. Merkezin kalabalığı ve gürültüsünden uzak, akşamları loş bir ışık altında şehri izlemek isterseniz, burayı tercih edebilirsiniz. Gündüz saatlerinde meydan kalabalık oluyormuş, ve giriş ücretli bilginize.
Madrid yazılarım devam edecek...
Yorumlar